İmmünoterapiler, kanser tedavisinde çığır açan yenilikler arasında yer alıyor. Kemoterapi gibi geleneksel yöntemlere kıyasla daha hedefe yönelik ve kişiye özel olan bu tedaviler, kanser hastalarının yaşam süresini uzatırken yaşam kalitesini de mümkün olduğu kadar koruyor. Günümüzde kanser tedavileri, tümörün genetik yapısını analiz ederek geliştirilen yenilikçi yöntemlerle giderek daha etkili hale geliyor. Küçük moleküllü akıllı ilaçlardan, tümörün damarlarını tıkayarak büyümesini engelleyen tedavilere kadar birçok yeni yöntem umut vadediyor. Bilim insanları, kansere neden olan mutasyonları inceleyerek her geçen gün yeni hedefler belirliyor ve bu doğrultuda daha güçlü tedaviler geliştiriyor. Özellikle bağışıklık sistemini kanserle savaşmaya teşvik eden immünoterapiler, kanser hücrelerini doğrudan hedef alarak sağlıklı hücrelere zarar vermeden etkili bir mücadele sunuyor. Peki, geleceğin kanser tedavileri hangi yönde ilerliyor? Yeni keşifler, kanserle mücadelede nasıl bir fark yaratıyor? Acıbadem Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Batu Erman, 4 Şubat Dünya Kanser Günü kapsamında, bu alanda yaptıkları bilimsel çalışmaları, yeni gelişmeleri, özellikle de immünoterapilerin kanser tedavisindeki rolünü anlattı…
İmmünoterapi nedir?
İmmünoterapi 2018 yılında bir Japon ve bir Amerikalı iki bilim insanının (James P. Allison ve Tasuku Honjo) Nobel Ödülü’nü almasıyla ivme kazandı. Kanser hastalarında kanser hücreleri bağışıklık sistemi hücrelerini baskılıyor. Bu iki bilim insanı, bu baskılamaya neden olan kanser hücresinin yüzeyindeki ve ona saldırmaya çalışan bağışıklık sistemi hücreleri olan T lenfositlerin yüzeyindeki proteinlere karşı antikorlar geliştirdiler. Klinik çalışmalarda bu antikorları kanser hastalarına enjekte ettiklerinde, kanser hücrelerinin onlara saldırmaya çalışan bağışıklık sistemi hücreleri olan T-lenfositleri baskılayamadıklarını gördüler. Bu sayede T lenfositlerin kanser hücrelerini çok daha kolay öldürebilmesini sağladılar. Özetle immünoterapi, bağışıklık sistemi hücrelerinin kanser hücreleriyle savaşmaları için harekete geçirildiği bir yöntem.
Kaç tip immünoterapi var?
Şu an kanser hastalarının tedavisinde başarıyla uygulanan dört tip immünoterapiden söz edebiliriz:
Bağışıklık sistemini harekete geçirerek tümörü yok eden immünoterapiler
Normalde vücudumuzda kanser oluşturabilecek bozuk hücreler üretiliyor ancak sağlıklı bir insanda bağışıklık sistemi hücreleri bu hücreleri baskıda tutuyor, yok ediyor. Bağışıklık sistemi kanser hücrelerini baskılayamadığı zaman kanser hücreleri yayılıyor ve bu hastalığa yol açıyor. İmmünoterapiyle amaç bağışıklık sistemi hücrelerini harekete geçirerek tümörlere karşı savaşmalarını ve kanseri yok etmelerini sağlamak. Bu yöntem ilk olarak metastatik melanomda güzel sonuçlar vermişti, ancak artık pek çok kanser türünde (örneğin akciğer ve böbrek kanserinde) de uygulanabiliyor. Laboratuvar ortamında üretilmiş bir antikor proteini molekülü hastaya enjekte edilerek gerçekleştiriliyor. Böylece bağışıklık sistemi daha etkin, güçlü hale gelerek kansere karşı savaşıyor. Kemoterapiyle pek çok hücreyi öldürürken, immünoterapilerde sadece kanser hücreleri yok ediliyor, diğer dokular zarar görmüyor. Bu sınıfta ise çok sayıda ilaç var ve yenileri de geliştiriliyor.
Hücresel İmmünoterapiler
Bu yaklaşımda hastanın bağışıklık sistemi hücrelerini, yani T lenfositlerini kanından alıp onları daha etkin hale getirecek genler ekleyerek hastaya kendi lenfositleri geri veriliyor. Bu lenfositler böylece kanser hücrelerini daha iyi tanıyor ve saldırıyorlar. Hastadan aldığınız bağışıklık sistemi hücrelerini laboratuvar ortamında modifiye edip geri verirken tümöre daha iyi saldırabilmeleri için antikorları da verebiliyorsunuz. Birinci ve bu ikinci sınıf immünoterapiler bazı durumlarda hastalarda beraber de kullanılabilir. Hücresel immünoterapiler özellikle lenfoma gibi kan kanserlerinde etkili oluyor. Lenfoma dışında yakın bir gelecekte solid tümörlerde, yani akciğer kanseri, kolon kanseri, malign melanoma gibi kanserlerde de bu tedaviler uygulanabilecek, araştırmalar sürüyor. Kanser dışında MS hastalığında da kullanılabiliyor hücresel immünoterapiler. T lenfositlerin yanında doğal öldürücü (natural killer) hücreleri de kansere karşı kullanmak mümkün.
Hücresel immünoterapilerde tümörle iyi bir şekilde savaşabilmeleri için lenfositlere CAR-T adlı bir reseptör ekliyoruz. İzmir Biyotıp ve Genom Enstitüsü ile ortak bir CAR-T geliştirme projemiz var. Bununla ilgili bir patent başvurumuz da var. Lenfomaların daha iyi tanındığını düşündüğümüz bir terapi geliştiriyoruz. Bu terapi hazır olduğunda hastalardan kan alınacak, bağışıklık sistemi hücrelerinin genetik yapısı değiştirilerek kansere karşı daha iyi savaşır hale getirilecek ve hastalara tekrar enjekte edilecek. Bu hücrelerin kanser hücrelerini tanıyabildiklerini, tanıdıktan sonra aktive olup tümörleri öldürmeye başladıklarını laboratuvar ortamında gösterdik. Bir sonraki aşamada klinik çalışmalara başlayacağız. Bu tip terapilerin ülkemizde daha yaygın hale gelmesi en büyük hayalimiz.
3. Kanser hücresi ve T lenfosit hücrelerini bir araya getiren moleküller/proteinler
Bu üçüncü sınıf immünoterapi, “BİTE” denilen “Bispesifik T hücre bağlayıcıları”, yani kanser tedavisi için tasarlanmış bir immünoterapötik molekül sınıfıdır. Bu moleküller, öldürücü T lenfositleri tümör hücrelerine yeniden hedefleyerek hastanın tümörlere karşı bağışıklık tepkisini güçlendiriyor. İki kollu bir molekül düşünün, bir kolu kanser hücresine, diğer kolu da hastanın T lenfosit hücrelerine bağlanıyor. Bu sayede T lenfositler kanser hücresini kolayca öldürebiliyor. Bu protein laboratuvarda üretilip hastaya enjekte ediliyor.
4. Kanser aşıları ve onkolitik virüsler
Kanserin bağışıklık sistemini baskılayıcı özelliklerinin önüne geçmenin bir başka yolu da kanser aşıları. Tümörlerden alınan biyopsi parçalarının laboratuvar ortamında bağışıklık sistemi hücreleri ile birleştirilip, bunlar eğitilip hastaya geri verilebiliyor. Bazı prostat kanserlerine karşı böyle bir terapinin başarılı olduğu biliniyor. SARS-Cov2 aşılarında kullanılan RNA aşıları sayesinde farklı kanser moleküllerini bağışıklık sistemine tanıtmak çok daha kolaylaşacak. Bunun yanında kanser hücrelerini öldüren onkolitik virüs terapileri de mevcut. Bunlara örnek olarak prostat kanserinde kullanılan Sipuleucel-T (Provenge), melanomada kullanılan Talimogene laherparepvec (T-VEC) ve mesane kanserinde kullanılan Bacillus Calmette-Guérin (BCG) verilebilir.
İmmünoterapilerin geleneksel kanser tedavilerine göre en önemli avantajları neler?
İmmünoterapiler, kemoterapilere göre yan etkileri çok daha az. Kemotarepi kanser hücresini öldürürken, vücuttaki pek çok hücreye de zarar veriyor. Ancak immünoterapi hedefe yönelik bir tedavi şekli, sadece tümörü hedefliyor, diğer dokulara saldırmıyor. Elbette bu tedavinin de yan etkileri olabiliyor ancak bunlar kontrol edilebilir nitelikte. Ayrıca immünoterapilerde kullandığımız hücreler hastanın kendi hücreleri, onları alıp modifiye edip tekrar hastaya enjekte ediyoruz. Bunlar da her yere saldırmıyorlar, sadece tümöre saldırıyorlar.
İmmünoterapiler, geleneksel tedavi yöntemlerine ek olarak mı kullanılıyor yoksa tek başına kullanılabilir mi?
Buna hastanın durumuna göre hekim karar veriyor. İmmünoterapiler bazen kemoterapiden sonra, bazen kemoterapiyle birlikte, bazen de tek başına uygulanabiliyor. Her hastanın durumu farklı, ama genel olarak konuşmak gerekirse öncelikle cerrahi müdahale, sonra kemoterapi, sonrasında da immünoterapi uygulandığını söyleyebiliriz. Her hastanın ve her kanser tipinin en uygun çözümünün farklı olduğunu tekrar vurgulamak gerekir. Çok yakın gelecekte çoğu kanser grubunda immünoterapilerin diğerlerinin önüne geçerek “birinci basamak terapi” olacağını düşünüyorum.
Bu gelişmeler ışığında 10 sene sonra kanser tedavileri nasıl şekillenecek?
10 sene önce kanser hastası olmakla şimdi kanser hastası olmak arasında çok fark var. Giderek daha kişiye özel, hedefe yönelik, tümörün genetik yapısına yönelik tedaviler geliştiriliyor. Gelecekte bunu daha da net göreceğiz. Kanser; hücrelerin mutasyona, değişime uğraması sonucu ortaya çıkan bir hastalık. Bizler bu genlerdeki mutasyonları buldukça, tespit ettikçe bu hedeflere özel yeni immünoterapiler geliştirebileceğiz. Dünya çapında bu mutasyonların incelendiği çok sayıda bilimsel araştırma var. Yeni hedefler bulundukça kansere karşı yeni tedaviler, daha etkin ilaçlar geliştirilebilecek. Acıbadem Üniversitesi İmmünoloji Laboratuvarı’nda CAR-T ve BİTE tipinde ilaçlar geliştirmeye çalışıyoruz. Klinik tedavileri yürütmek milyonlarca dolar gerektiriyor. Ürettiğimiz ilaçları güvenli bir şekilde hastaya enjekte edilebilecek duruma getirebilmek için yerli ve uluslararası şirketler ile iş birliği yapılması gerekiyor.
Maalesef her terapi her kanser türünde ve her hastada işlemiyor. Bu durumlarda yeni geliştirilen terapilerin klinik araştırmalarında yer almak mümkün. ABD hükümetinin bir web sitesinde (https://clinicaltrials.gov) yürütülmekte olan klinik araştırmaların nerede olduğu ve hangi koşullarda dahil olunabileceği listeleniyor. Buraya baktığımızda ülkemizde 2000’e yakın kanser klinik araştırması listelendiği gözüküyor.
![](/sites/default/files/styles/gallery_200x110/public/2025-02/dunya-kanser-gunu-linkedin-1_1.jpg?h=d1cb525d&itok=3eITFoXk)
Haber Tarihi: 04/02/2025
Son güncelleme tarihi: 04.02.2025